muallel ne demek?

  1. Sakat, eksik.
  2. Sakat, eksik, noksan.

mualleka

  1. (C.: Muallekat) Askılar. Henüz karar verilmemiş olanlar.

muallekatı seba

  1. (Yedi askı) Kur'an henüz nazil olmadan, cahiliyet devrinde meşhur Arap şairlerinin en beğenilmiş şiirlerinden, Kabe'nin duvarına astıkları yedi meşhur kaside.(Ceziret-ül Arab ahalisi o asırda ekseriyet-i mutlaka itibariyle ümmi idi. Ümmilikleri için mefahirlerini ve vukuat-ı tarihiyelerini ve mehasin-i ahlaka yardım edecek durub-u emsallerini kitabet yerine şiir ve belağat kaydiyle muhafaza ediyorlardı. Manidar bir kelam, şiir ve belagat cazibesiyle eslaftan ahlafa hafızalarda kalıp gidiyordu. İşte şu ihtiyac-ı fıtri neticesi olarak o kavmin manevi çarşı-yı ticaretlerinde en ziyade revac bulan, fesahat ve belagat metaı idi. Hatta bir kabilenin beliğ bir edibi, en büyük bir kahraman-ı millisi gibi idi. En ziyade onunla iftihar ediyorlardı. İşte İslamiyetten sonra alemi zekalariyle idare eden o zeki kavim, şu en revaçlı ve medar-ı iftiharları ve ona şiddet-i ihtiyaçla muhtaç olan belagatta akvam-ı alemden en ileride ve en yüksek mertebede idiler. Belagat, o kadar kıymetdar idi ki, bir edibin bir sözü için iki kavim büyük muharebe ederdi ve bir sözüyle musalaha ediyorlardı. Hatta onların içinde "Muallekat-ı Seb'a" namiyle yedi edibin yedi kasidesini altınla Kabe'nin duvarına yazmışlar, onunla iftihar ediyorlardı. İşte böyle bir zamanda, belagat en revaçlı olduğu bir anda Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan nüzul etti. Nasılki, zaman-ı Musa Aleyhisselam'da sihir ve zaman-ı İsa Aleyhisselam'da tıb revaçta idi. Mu'cizelerinin mühimmi o cinsten geldi. İşte o vakit bülega-yı Arabı, en kısa bir suresine mukabeleye davet etti: $ fermaniyle onlara meydan okuyor. Hem der ki: "İman getirmezseniz mel'unsunuz. Cehennem'e gireceksiniz." Damarlarına şiddetle vuruyor. Gururlarını dehşetli surette kırıyor. O kibirli akıllarını istihfaf ediyor. Onları bidayeten idam-ı ebedi ile ve sonra da Cehennem'de idam-ı ebedi ile beraber dünyevi idam ile de mahkum ediyor. Der: "Ya muaraza ediniz, yahut can ve malınız helakettedir."İşte eğer muaraza mümkün olsaydı acaba hiç mümkün mü idi ki, bir iki satırla muaraza edip davasını ibtal etmek gibi rahat bir çare varken, en tehlikeli, en müşkilatlı muharebe tariki ihtiyar edilsin! Evet o zeki kavim, o siyasi millet ki, bir zaman alemi, siyasetle idare ettiği halde, en kısa ve rahat ve hafif bir yolu terketsin! En tehlikeli ve bütün mal ve canını belaya atacak uzun bir yolu ihtiyar etsin, hiç kabil midir? Çünki: Edipleri, birkaç hurufatla muaraza edebilseydi; Kur'an, davasından vazgeçerdi. Onlar da maddi ve manevi helaketten kurtulurlardı. Halbuki, muharebe gibi dehşetli, uzun bir yolu ihtiyar ettiler. Demek, muaraza-i bilhuruf mümkün değildi, muhaldi. Onun için muharebe-i bissüyufa mecbur oldular. Hem, Kur'anı tanzir etmek, taklidini yapmak için gayet şiddetli iki sebep var. Birisi, düşmanın hırs-ı muarazası; diğeri, dostlarının şevk-i taklididir ki, şu iki saik-ı şedid altında milyonlar Arabi kitablar yazılmış ki hiçbirisi ona benzemez. Alim olsun, ami olsun her kim O'na ve onlara baksa kat'iyyen diyecek ki: "Kur'an, bunlara benzemez. Hiçbirisi onu tanzir edemez." Şu halde, ya Kur'an, bütününün altındadır. Bu ise bütün dost ve düşmanın ittifakıyla battaldır, muhaldir. Veya Kur'an, o yazılan umum kitabların fevkindedir. S.) (Osmanlıca'da yazılışı: muallekat-ı seb'a)

Türetilmiş Kelimeler (bis)

muallekamuallekatı sebamuallekiyyetmuallemmuallem askermuallamuallakmuallakamuallakta bırakmakmuallakta kalmakmualebemualecatmualecemuabbermuabbirmuabbirınmuaccelmuaccelane
Yorumunuzu ve bilginizi paylaşın