dağıtmak ne demek?
- Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmakDüşman ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırlardı. Y. K. Beyatlı
- Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmekMuhacir kümeleri arasında ekmek dağıtmakla uğraşan yaşlıca bir adama seslendi. P. Safa
- Herhangi bir şeyi ayrı ayrı kimselere vermek.
- Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak.
- Güçlü bir vuruşla büyük bir zarara yol açmak.
- İletmek, ulaştırmakSelamlar dağıtarak telaşsız ve yorgun bana doğru yürüyordu. R. H. Karay
- Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek.
- Kurulu bir düzeni bozmak.
 Rough up. Rough up.
 Dispatch. Dispatch.
 Deal. Deal.
 Deal out. Deal out.
 Distribute. Distribute.
 Hand out. Hand out.
 Deliver. Deliver.
 Dispense. Dispense.
 Dissolve. Dissolve.
 Decompose. Decompose.
 Crack up. Crack up.
 Scatter. Scatter.
 Disband. Disband.
 Disperse. Disperse.
 Diffuse. Diffuse.
 Bestrew. Bestrew.
 Demount. Demount.
 Deploy. Deploy.
 Disject. Disject.
 Disjoint. Disjoint.
 Dismantle. Dismantle.
 Dispel. Dispel.
 Disrupt. Disrupt.
 Dissipate. Dissipate.
 Divert. Divert.
 Drown. Drown.
 Fling off. Fling off.
 Issue. Issue.
 Clutter. Clutter.
 Disarrange. Disarrange.
 Disintegrate. Disintegrate.
 Distract. Distract.
 Litter. Litter.
 Spread. Spread.
dağıtma
- Dağıtmak işi, tevzi etme.
- Nüfusun belli özeklerde aşırı ölçüde yığılmasından doğan sakıncaları gidermek amacıyla, kentbilim yöntemlerinden yararlanarak, bu özeklerde yaşayan ve çalışan insanlardan bir bölümünü yeni yerleşim yerlerine kaydırmak.
 Distribution. Distribution.
 Allocate. Allocate.
 Disbandment. Disbandment.
 Dispersal. Dispersal.
 Dissipation. Dissipation.
 Dispensation. Dispensation.
 Issue. Issue.
 Dispersion Dispersion
dağıtma fazı
- Süspansiyon halindeki dağılan faz parçacıklarının içinde bulunduğu ortam.
 Dispersion medium. Dispersion medium.
 Dispersoïde Dispersoïde
