rivayet ne demek?
- Söylenti
O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti.
F. R. Atay - Bir olay, bir haber veya sözü nakletme
Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler.
R. H. Karay - Bk.rivayet birleşik zamanı,rivayet tarzı.
- Bk. söylenti
- Bk. değişkin
- Hikaye edilen hadise veya söz.
- Rumor.
- Rumour.
- Tale.
- Narrative.
- Story.
- Fame.
- Grapevine.
- Report.
- Hearsay söylenti.
- Hearsay.
- Relating.
- Passing on sth heard from sb else.
- Account.
- On the cry.
- Rumbling.
- Scuttlebut.
söylenti
- Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet, şayia
- Ağızlarda dolaşan ve doğruluğu belli olmayan haber.
- Rumor.
- Talk.
- Story.
- Whisper.
- Hearsay.
- Rumour.
- Account.
- Fame.
rivayet birleşik zamanı
- Yalın zamanlı bir kiple -miş ekinin birlikte kullanılmasından oluşan birleşik zaman: Gelmişmiş, gelecekmiş gibi.
- (Derleme.. rivayet tarzı, şüphelik sıygası, rivayet kipleri) Yalın zamanlı bir kiple, ekeylemin belirsiz geçmiş zaman kavramı veren (imiş>) -miş ekinin birlikte kullanılmasından meydana gelen birleşik zaman: Gelmişmiş (gel-miş + imiş) , gelirmiş (gel-ir+imiş) , geliyormuş (gel-iyor+imiş) , gelecekmiş (gel-ecek+imiş) , gelmeliymiş (gel-meli+imiş) , geleymiş (gel-e+imiş) , gelseymiş (gel-se+imiş) , gelsinmiş (gel-sin+imiş) vb.
- Dubitative, narrative.
- Dubitatif, narratif
rivayet olunmak
- (bir olay, bir haber vb. için) anlatılmak, ağızdan ağıza yayılmak.
- Bir olay, bir haber vb. anlatılmak: Mahkemeden kurtulup kapıdan çıkarken gizlice söylediği rivayet edilen bir laf var. -N. F. Kısakürek.
- To be rumoured.