kasabanın diline düşmek ne demek?

  1. (en)Be the talk of the town.

kasaba

  1. Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemiş olan yerleşim merkezi, belde
  2. Bk. soluk borusu dalı
  3. Ülkemizde, nüfusu 2000 ile 20.000 arasında değişmekle birlikte, İngiltere'de 5.000, öteki ülkelerde de değişik niceliklerde olan, bir bölüm kent işgörülerini kamuya sağladığı halde, kırsal özelliklerini henüz yitirmemiş bulunan küçük yerleşim yeri.
  4. (C.: Kasabat) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş.
  5. (en)Town.
  6. (en)Small town.
  7. (en)Borough.
  8. (en)Burg.
  9. (en)Large village.
  10. (en)Inland town.

kasaba bandosu

  1. (en)Waits.

dine

  1. Konaklama yeri
  2. (en)To dine upon; to have to eat.
  3. (en)Give dinner to; host for dinner; 'I'm wining and dining my friends' have supper; eat dinner; 'We often dine with friends in this restaurant'.
  4. (en)Have supper; eat dinner; 'We often dine with friends in this restaurant'.
  5. (en)Give dinner to; host for dinner; 'I'm wining and dining my friends'.
  6. (en)Qui dort dine The seven sleepers and others required no food till they woke from their long sleep The same may be said of all hibernating animals To dine with Democritos To be cheated out of one's dinner Democritos was the derider or philosopher who laughed at men's folly To dine with Sir Thomas Gresham To go without one's dinner; to be dinnerless; Sir Thomas Gresham founded the Royal Exchange which was a favourite lounge for those who could not afford to provide themselves with a dinner To dine with Duke Humphrey To dine with Mahomet To die and dine in paradise To dine with the cross-legged knights.
  7. (en)It was the custom in Egypt to dine at noon But it is probable that the Egyptians took their principal meal in the evening, as was the general custom in the East.
  8. (en)To eat the principal regular meal of the day; to take dinner.
  9. (en)To give a dinner to; to furnish with the chief meal; to feed; as, to dine a hundred men.
  10. Günün esas yemeğini yemek veya yedirmek

düşmek

  1. Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
  2. Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
  3. Yere devrilmek, yere serilmek.
  4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak.
  5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak.
  6. Yağmak.
  7. Vurmak, değmek, rastlamak
  8. Vakti gelmeden ölü doğmak.
  9. Sâkıt olmak, sukut etmek.
  10. Arkasından gitmek, peşini bırakmamak

Türetilmiş Kelimeler (bis)

kasabakasaba bandosukasaba halkıkasaba heyeti başkanıkasaba kümeleri tasarıdiline dolamakdiline hakim olmakdiline pelesenk etmekdiline virt etmekdilin açık veya dış şeklidilin duygu yönüdilin kapalı veya iç şeklidilin köklerini araştıran bilimdilin ön dişlere değmesiyle çıkandili açılmakdili ağırlaşmakdili alışmakdili avaredili bağlıdildil adasıdil ağız vermemekdil ailesidil akrabalığı
Yorumunuzu ve bilginizi paylaşın