bunalmak ne demek?
- Soluk alması güçleşmek
Hoca bu son sözleri söylerken havasızlıktan bunalıyor gibi başını tavana kaldırıyor.
R. N. Güntekin - Çok sıkılmak, çok tedirgin olmak
Geçenlerde yeni çıkan uzunca bir şiirini okuyuncaya kadar bunaldım.
N. Cumalı - Be snowed under.
- Suffocate.
- Swelter.
- To feel suffocated.
- To get bored.
- To be depressed.
- To be distressed.
- Twist.
soluk
- Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava veya ciğerlere hava alıp verme, nefes
- Dikkat çekici, çarpıcı yanları olan kimse veya şey.
- Tarz.
- Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş, uçuk
- Parlaklığını, gücünü yitirmiş (ışık)
- Rengi atmış olan.
- Dimmed.
- Pale.
- Colorless.
- Colourless.
bunalma
- Bunalmak işi.
- Oppression.
- Distress.
- Boredom.
- Anxiety.
bunalmamak
- (neg. form of bunalmak) suffocate, swelter.